Tasfiye halindeki şirketlerde bulunan ortaklar cari hesabı ve kasa fazlası 6552 sayılı torba yasa kapsamına girer mi?
02-01-2015
Ymm. Ali Alıç
alialic@aa-ymm.com

Bilindiği gibi; 5520 sayılı KVK nun 17 maddesi ve 1 seri nolu KVK Genel Tebliğde tasfiye işlemleriyle ilgili şu düzenlemeler yer almaktadır.

Tasfiye dönemi; her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olacaktır. Tasfiye beyannamesi, tasfiyenin aynı takvim yılı içinde başlayıp sonuçlanması halinde, tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilecektir. Tasfiye kârı; Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır.

Tasfiye kârı hesaplanırken;

- Ortaklar veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine,

- Mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratlar da tasfiye döneminin başındaki servet değerine eklenecektir.

Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler kapsamında, tasfiye kapsamında bulunan şirketlerin 31.12.2013 tarihli tasfiye dönemi kurumlar vergisi beyannamesi eki bilançosunda yer alan kasa bakiyesi ile ortaklar cari hesabında kayıtlı bulunan alacakların 6522 sayılı kanunun 74 üncü maddesi kapsamına girip girmediği hususu, tartışmalı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

6552 sayılı yasayla ilgili 1 seri nolu Genel Tebliğin II/A bölümünde; 6552 sayılı Kanunun 11/9/2014 tarihinde yürürlüğe giren 74 üncü maddesi hükmü ile bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükelleflerine, 31/12/2013 tarihi itibarıyla düzenledikleri bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ve işletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonuna kadar vergi dairelerine beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltmeleri ve böylece kayıtlarını fiili duruma uygun hale getirmeleri imkanı verildiği,

Bu hükümden, sadece bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükelleflerinin yararlanabileceği, Bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri, 31/12/2013 tarihi itibarıyla düzenledikleri bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan

- Kasa mevcutlarını,

- İşletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını 6552 sayılı Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın son günü olan 31/12/2014 tarihine (bu tarih dahil) kadar vergi dairelerine (Ek:5 beyanname ile) beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltebilecekleri, belirtilmiştir.

Yasa ve tebliğde, kapsama giren mükellefler “bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükellefleri” olarak belirlenmiştir. Başka bir deyişle, bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri  kapsama girmemektedir. Tasfiye halindeki kurumlar da bilanço esasına göre defter tutan, kurumalar vergisi mükellefidir. Yasada tasfiye halindeki kurumlar vergisi mükelleflerinin kapsam girmediğine ilişkin net bir düzenleme yer almamaktadır.

Ancak, kişisel görüşümüz, her ne kadar tasfiye halindeki kurumlar da bilanço esasına göre defter tutsalar dahi, 6552 sayılı kanunun 74 üncü maddesi kapsamında getirilen düzenleme kapsamına girmediği görüşündeyiz.

Çünkü, tasfiyeye giren şirketler ticari faaliyetine devan edemez, tasfiyenin amacı; alacakların tahsili varlıkların nakde çevrilmesi ve borçların ödenmesi, kalan tutarın tasfiye geri ödemesi olarak ortaklara ödenmesidir. Tasfiyeye giren bir kurumun işlemlerinde kâr elde edilmesi temel amaç olmadığından, matrahın belirlenmesinde tasfiye kârına itibar edilmektedir. Keza yasanın 17 inci maddesinde vergilendirme dönemi yerine tasfiye döneminden söz edilmekte; bir yıldan uzun süren tasfiyelerde yıllık olarak verilecek tasfiye beyannameleri üzerinden hesaplanan vergiler, otuz gün içinde verilen nihai tasfiye beyannamesi ile tasfiye sonuçlandırılıp tasfiye kârı kesinleştirildiğinde düzeltilmektedir.

Yasa koyucu tasfiye sürecindeki bir kurumda ortaya çıkan işlemler dolayısıyla 31.12.2013 tarihli bilançoda 100 kasa hesabı ve 131- 231-Ortaklardan Alacaklar Hesabına kaydedilen tutarları Torba yasa kapsamına soksaydı, söz konusu tutarlar üzerinden %3 oranında ödenecek vergi ile birlikte söz konusu hesap bakiyeleri 689 Olağandışı Giderler Hesabına borç kaydedilmek suretiyle ortadan kaldırılması gerekeceğinden, bu işlemlerden kaynaklanan ve dönem sonunda öz kaynaklar içinde “geçmiş yıl zararı” olarak kaydedilecek olan söz konusu tutarların ileride bir çok sorunu beraberinde getireceği ortadadır.

Bilindiği gibi, tebliğde izah edilen kayıt düzeni neticesinde 689 nolu hesaba kaydedilen tutarlar, dönem sonunda muhasebe tekniği olarak, geçmiş yıl zararları hesabına kaydedileceğinden, bu işlem  şirketin öz kaynaklarının aynı tutarda azalmasına neden olacaktır.

  • Tasfiye sürecinde  olan bir şirketin öz kaynaklarının bu yöntemle azaltılması, sıfıra inmesi veya negatif olması demek, o şirketten alacağı olan 3. kişilerin (satıcılar, çalışanlar, bankalar, sgk, vergi dairesi vb) alacağını tahsil edilemez hale gelmesi demektir.

Yasa koyucu 6552 sayılı yasanın 74 üncü maddesi ile böyle bir işleme izin verseydi, tasfiye halindeki şirketlerde azalan öz kaynak nedeniyle şirketten alacağı olan 3. kişilerin alacak hakkı (yasayla) ortadan kaldırılmış olacaktır ki bu durum anayasaya aykırıdır. (3. kişilerin ticari işletmelerden doğan alacakları yasayla ortadan kaldırılamaz veya  tahsil edilemez hale getirilemez.)

Bilindiği gibi, normal ticari faaliyetine devam eden kurumlar vergisi mükelleflerinin kasa ve ortaklardan alacaklar hesabına kaydedilen tutarların söz konusu yasanın 74 üncü maddesine göre beyan edilerek tasfiyesi sonucunda oluşan zararlar da öz kaynaklar içinde negatif etki yapmaktadır. Ancak, söz konusu mükelleflerin 3. kişilere olan borçları başka yasal düzenlemeler ile güvence altına alınmış durumdadır.  Bilindiği gibi, TTK’ya göre şirketin ödenmiş sermayesinin tamamının veya 2/3 ünün kaybedildiği durumlarda, (3. kişilerin alacağının güvence altına alınabilmesi için) şirketin derhal sermaye artışına gitmesi gerekmektedir.  Tasfiye halindeki şirketlerde ise tasfiye esnasında  “sermaye artışı yapılması” yasal olarak mümkün değildir.

Öte yandan, tasfiye halindeki kurumlarda konuyla ilgili başka sorunlarda gündeme gelebilecektir. Bahse konu tutarlar 6552 sayılı kanunun kapsamına girseydi,  ödenen %3 verginin dışında ayrıca, tasfiyenin kapanışında bilançonun öz kaynakları (veya ödenmiş sermayesi) içinde bulunan geçmiş yıl karlarının dağıtımında %15 oranında stopaj, enflasyon düzeltmesi olumlu farkları üzerinde %20 kurumlar vergisi yanında %15 stopaj ödemesi gerekecektir. 6552 sayılı yasa ile öz kaynak negatif hale gelse dahi, yasa koyucu söz konusu zararı kabul etmemekte, öz kaynaklar içinde bulunan bahse konu değerler üzerinden ödenmesi gereken vergileri  ayrıca aramaktadır. Bu nedenle, tasfiye sonucunda kalan bakiye zaten ortaklara geri ödeneceği için, tasfiye esansındaki ortaklar cari hesabının 6552 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi kapsamına sokulmasının da bir anlam ifade etmediği ortadadır. 

Özetle, tasfiye halinde bulunan kurumların tasfiye sürecine ilişkin olarak gerçekleştirdikleri işlemler dolayısıyla 31.12.2013 tarihli bilançolarında kasa ve ortaklardan alacaklar hesabında kayıtlı bulunan tutarlar, normal ticari faaliyette buluna şirketlerdeki kasa ve ortaklar cari hesabı niteliğinde olmadığı, bu nedenle söz konusu değerlerin 6552 sayılı Kanunun 74 üncü maddesi kapsamında getirilen düzenlemeden yararlanmasının mümkün bulunmadığı görüşündeyiz.

Ymm. Ali Alıç

2015-01-02 15:24:50